Cezayı Artırmak, Suçun İşlenmesine Çözüm Değildir; Hiçbir Zaman Olmamıştır


Türkiye’de başta kadın cinayetleri olmak üzere, cinayet, saldırı, katliam gibi şiddet içeren suçların son yıllarda ciddi boyutlarda arttığı ve bunlara hiçbir çözüm getirilemediği bilinmektedir. Bu acı tablo, her geçen gün daha da karamsar bir hale gelmekte ve istatistikler, her geçen yıl cinayetlerin ve saldırıların daha fazla ve daha geniş çaplı şekilde işlendiğini doğrulamaktadır.
Gerek yetkililer, gerek basın, gerekse söz konusu suçlar için oluşturulmuş bir kısım platformlar tarafından gündeme yalnızca “cezaları artırmak” önerisi getirilmekte ve bunun bir çözüm olacağına inanılmaktadır.
Akla gelen bu ilk, hatta tek çözüm önerisi, sanki ortadaki bu karamsar tabloyu tamamen ortadan kaldırabilecekmiş gibi ısrarla savunulmaktadır.
OYSA GERÇEKLER O ŞEKİLDE DEĞİLDİR .
Cinayet işlemeye karar vermiş bir erkeğin, zaten bunu bir plan dahilinde gerçekleştirdiğini, bu konuda son derece kararlı olduğunu, bunu yapmak için her şeyi göze aldığını, hatta bir kısmının cinayeti işledikten sonra kendisini de öldürdüğünü ve dolayısıyla her şeyi göze almış, tabir yerindeyse gözü dönmüş bir insanı, herhangi bir ceza veya yaptırımla durdurmanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Yapacağı eylem sonunda kendi ölümünü dahi göze alan bir kişinin, herhangi bir ceza tehdidiyle DURDURULAMAYACAĞI, bu cezadan herhangi bir çekincesinin OLMADIĞI, söz konusu kişilerin kararlı oldukları bu eylemleri MUTLAKA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ bilinen bir durumdur. Buna kararlı olan bir kişinin, alacağı muhtemel ceza, ne öncesinde ne de cinayet anında AKLINA BİLE GELMEMEKTE; ONU HİÇ İLGİLENDİRMEMEKTEDİR. Nitekim, yıllar içinde artan cezalar, bu konuda beklendiği gibi bir çözüm oluşturmamış, hatta tam tersine, kadın cinayetleri daha da artış göstermiştir.
“Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” verilerine göre, 2024 yılı en çok kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiği yıl olmuştur. Platformun verilerine göre geçtiğimiz yıl 394 kadın cinayeti ve 259 şüpheli ölüm gerçekleşmiştir.
İstatistikler, Ceza Artırımının Hiçbir Caydırıcı Etkisinin Olmadığını Göstermiştir:
Bu konuda hem Türkiye hem de dünyada yapılan çalışmalar, cezaları artırma yönteminin, suçları azaltmada HİÇBİR OLUMLU SONUÇ VERMEDİĞİNİ, hatta ceza artırımlarından sonra SUÇLARDA ARTIŞ GÖZLEMLENDİĞİNİ ortaya koymuştur. Konuyla ilgili analizlerden biri şu şekildedir:
“…en uç cezalardan biri olarak görülen idam cezasının etkileri hakkında yapılan analizler, idamın kaldırılmasının veya yeniden yürürlüğe konulmasının (dolayısıyla cezanın ağırlaştırılmasının veya hafifletilmesinin), cinayet gibi vahşi davranışların sıklığını arttırma ya da azaltma yönünde HİÇBİR ETKİDE BULUNMADIĞINI ortaya koymaktadır.”[1]
Bunun sebebi, vahşice cinayet işlemeye karar vermiş olan bir kişinin zihninde, bunun karşılığında ne kadar ceza alacağı düşüncesinin OLMAMASIDIR.
Yapılan bir başka analiz ise, şu sonuçları vermiştir:
“Son yirmi beş yıl içinde, ceza ağırlığının suç oranları üzerindeki etkilerine ilişkin literatür birçok kez incelenmiştir. Çoğu inceleme, DAHA AĞIR CEZALARIN Batı toplumlarında suç oranlarını azalttığına dair tutarlı kanıtların HİÇ OLMADIĞI sonucuna varmıştır. Bununla birlikte, çoğu incelemeci, cezaların ağırlığındaki artırımların, caydırıcı etkilerde bir fark yaratmadığı sonucuna varmakta isteksiz davranmıştır. Bugüne kadar yapılan araştırmaların makul bir değerlendirmesi -özellikle son on yılda yapılan çalışmalara odaklanarak- CEZALARIN AĞIRLIĞININ TOPLUMDAKİ SUÇ DÜZEYİNE HİÇBİR ETKİSİ OLMADIĞIDIR. Artık SIFIR HİPOTEZİNİ kabul etmenin zamanı gelmiştir.”[2]
Amerikalı kriminolog Daniel S. Nagin, “Yirmi Birinci Yüzyılda Caydırıcılık” adlı makalesinde, cezanın caydırıcılık üzerindeki etkisiyle ilgili olarak, “suçtan hüküm giymiş bir kişiyi hapse göndermenin, suçu caydırmanın etkili bir yolu olmadığını” ve “cezaların şiddetini artırmanın, suçu caydırmaya yardımcı olmadığını” analiz etmiştir. Daniel S. Nagin’in vardığı bilimsel sonuç şu şekildedir:
“Bazı politika yapıcılar ve uygulayıcılar, cezaevi deneyiminin şiddetinin artırılmasının ‘ıslah’ etkisini artırdığına ve böylece suçtan hüküm giymiş kişilerin gelecekte suç işleme olasılığını azalttığına inanmaktadır. Aslında BİLİM İNSANLARI, ISLAH ETKİSİNE DAİR HİÇBİR KANIT BULAMAMIŞTIR. CEZAEVLERİ TEKRAR SUÇ İŞLEMEYİ ARTIRABİLİR. ARAŞTIRMALAR, CEZAEVİNİN TEKRAR SUÇ İŞLEMEYİ AZALTMAK YERİNE, DAHA DA KÖTÜLEŞTİREBİLECEĞİNE DAİR KANITLAR BULMUŞTUR. CEZAEVLERİNİN KENDİSİ SUÇ İŞLEMEYİ ÖĞRENME OKULLARI OLABİLİR.”[3]
İstatistikler, ezbere savunulan “cezaların artırılması” klişesinin hiçbir işe yaramadığını, hatta kişileri daha da kriminal hale getirdiği sonucuna işaret etmektedir. İşaret edildiği gibi, vahşet artışının sebebi de, çözümü de görmezden gelinmektedir. Sevginin hakim olduğu, medeni ve mutlu bir ülkede, suçu engellemek için “daha fazla ceza”nın asla konuşulmadığı; özellikle ceza yaptırımlarının çok düşük olduğu Avrupa’da hiçbir yetkilinin, yeni inşa edilen cezaevlerini övünç konusu EDİNMEDİĞİ iyi bilinen bir gerçektir.
Pek çok Avrupa ülkesinde, en büyük suç sayılan “adam öldürme”nin dahi cezası çok düşüktür. Bu ülkeler, aynı zamanda, SUÇ ORANLARININ DA DÜŞÜK OLMASIYLA ÖN PLANDADIRLAR. Örneğin, suç oranı en düşük ülkeler arasında olan İsveç’te, kasten adam öldürme suçunun cezası 6 ila 10 yıl arasındadır. Danimarka’da ise, adam öldürme suçuna standart olarak verilen ceza 12 yıldır. Yine Danimarka da, dünyadaki EN DÜŞÜK SUÇ ORANI olan ülkelerden biridir. Anlaşılabileceği gibi, İsveç’te veya Danimarka’da kişileri, insan öldürmekten alıkoyan husus, alacakları ceza değil; halkın medeniyet, mutluluk ve huzur anlayışıdır.
Suçun Önlenmesinin Tek Yolu, İman ve Sevgiye Dayalı Eğitimdir
Suçun önlenmesinin yegane yolu,
•İnsanların kalplerine ALLAH İNANCININ VE SEVGİ ANLAYIŞININ yerleştirilmesi,
•İnsanların BİRBİRLERİNE SEVGİ DUYABİLMELERİ için özel bir eğitim şeklinin belirlenmesi,
•İnsanların bu yolla ÖFKE VE NEFRETTEN UZAKLAŞTIRILMASIDIR.
Bunun için özel bir strateji geliştirmek, özellikle;
•Allah’ın yarattığı delillerin güzelliği ve olağanüstülüğünden yola çıkarak insanlara ALLAH SEVGİSİNİ GÖSTERMEK,
•ALLAH’IN KAİNATI SEVGİ İÇİN YARATTIĞINI ve BUNUN DELİLLERİNİ HER AN GÖSTERDİĞİNİ anlatmak,
•TÜM VARLIKLARIN, ALLAH’IN TECELLİLERİ OLDUĞUNU insanlara izah etmek gerekmektedir.
Tüm varlıkların Allah tarafından, olağanüstü bir kudret ve sevgi ile yaratıldığını bilerek ve bu güzellikleri yaratan Allah’ı çok severek, O’nun yarattıklarını da sevmek mümkün olur.
İnsanlar, tüm yaratılanların Allah’a ait varlıklar olduğunu anladıklarında, O’ndan bağımsız olmadıklarını bildiklerinde, karşılarındakileri Allah’ın birer tecellisi olarak görmeye başladıklarında, kendilerini öfkelendiren şeylerden de uzaklaşacaklardır. Allah’ın sevgi sanatını gördükçe, kesin surette ALLAH’A HAYRANLIK DUYACAK ve O’nun yarattıklarına DERİN SAYGI VE SEVGİ içinde olacaklardır. Bu sağlandığında, değil cinayet, toplumun içinde öfke zihniyeti dahi kalmayacaktır.
Öte yandan tüm bunları anlatabilmek, önce DERİN BİR İMAN, DERİN BİR KAVRAYIŞ, sonra da ETKİLİ BİR ANLATIM GÜCÜ gerektirir. Allah’ın üstün vasıflarını gereği gibi anlamadan, yaratılıştaki mükemmelliği gereği gibi takdir edemeden bu konularda etki uyandırabilmek zordur..
Allah’ın sevgi için yarattığının bir delili olarak ise aşağıdaki ayet örnek verilebilir:
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, SEVENDİR.” (Hud Suresi, 90)
[1] https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.1111/j.1943-278X.1983.tb00008.x [2] https://www.journals.uchicago.edu/doi/10.1086/652230 [3] https://nij.ojp.gov/topics/articles/five-things-about-deterrence 
				